İktidar OHAL’i uzattı uzatmasına da, OHAL sol görüşlü kanalların kapatılması veya Yozgat’ta içkili mekanların yasaklanması gibi FETÖ’yle ilgilisi olmayan uygulamalarla devam ediyor. İlginçtir, darbe soruşturmaları 20 yıl önce Fethullah Gülen’in yanında ağlayanlara kadar uzandı; ama AKP milletvekillerine henüz uğramadı. Diğer yandan iktidar ve çevresindekinin Gülen Cemaati ile olan yakın ilişkilerini gösteren kanıt ve belgeler de yağmaya devam ediyor. En son Sözcü Gazetesi, 12 AKP milletvekilinin 2012 yılında Fethullah Gülen’i ziyaret ettiğini gösteren bir resim yayımladı.
Tabii AKP iktidarının zamanında cemaate verdiği desteği, Erdoğan dahi inkar etmiyor. Kuşkusuz Erdoğan’ın “maalesef ben de bunlara yardımcı oldum” derken bahsettiği şeylerden birisi de, anayasa referandumu ile yargıdaki cemaat yapılanmasının önünü açmasıydı. Hatta Erdoğan, referandum konusundaki pişmanlığını iki yıl önce açıkça dile getirmiş, şöyle bir itirafta bulunmuştu: “O referandumda bunların tek hedefleri vardı. İdari ve adli yargıyı ele geçirmek. Ve bunu başardılar”. Oysa aynı Erdoğan, bundan altı yıl önce 12 Eylül Referandumu’nu “vesayetçi ve statükocu anlayışın kırılması için tarihi bir adımdır” şeklinde niteliyordu.
12 Eylül Referandumu yargıdaki artan cemaat egemenliğini arttıracak iki önemli değişiklik içeriyordu. Birincisi Anayasa Mahkemesi’ndeki asil üye sayısı 11’den 17’e, ikincisi ise HSYK’daki asil üye sayısı ise 7’den 22’ye çıkarılıyordu. Böylece yargıdaki siyasi dönüşüm hızını artacaktı. Buna ek olarak, HSYK’ya yeni katılacak asil üyelerden 10’u bütün adli yargı hâkim ve savcılarının katılacağı bir seçim ile seçilecekti.
HSYK Seçimleri Yapılıyor…
Referandum yapıldı. Anayasa değişikleri geçti… Sıra hâkim ve savcı atamalarını yapan HSYK’daki üye seçimlerine geldi. Seçimler öncesinde YARSAV, Adalet Bakanlığı’nın HSYK üyeliği için hâkim ve savcılara işaret ettiği bir liste olduğunu iddia ediyordu. Hatta YARSAV daha da ileri gidip, isim isim seçileceklerin listesini dahi verdi. Peki sonra ne oldu dersiniz?.. YARSAV’ın “bakanlık listesinde” olduğunu iddia ettiği 10 kişinin 7’si asil, 3’ü ise yedek üye olarak HSYK’ye seçildi! Hal böyle olunca, seçim sonuçlarını Hürriyet, Milliyet, Vatan gibi ana akım yayın organları bile “bakanlık listesi kazandı” şeklinde verdi. Üstelik bakanlık o dönemde listeyi inkar etse de; listenin varlığı sadece YARSAV değil, referandum sırasında “yetmez ama evetçi” pozisyon alan Demokratik Yargı Derneği Başkanı Orhan Gazi Ertekin tarafından da dile getiriliyordu.
Dahası da var… Listeden gelen 7 asil üyenin 6’sı da, sonradan FETÖcü oldukları iddiasıyla tutuklandı. Üyelerin akıbetlerine tek tek bakarsak:
İbrahim Okur: Darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında tutuklandı.
Teoman Gökçe: Darbe girişimi sonrasında açığa alındı. Mal varlığına el koyuldu.
Ahmet Kaya: Darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında tutuklandı.
Ömer Köroğlu: Darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında tutuklandı.
Hüseyin Serter: Darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında tutuklandı.
Nesibe Özer: Darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında tutuklandı.
İsmail Aydın: Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görevlendirildi.
Yukarıdaki isimlerin dışında darbe soruşturması kapsamında tutuklananlar arasında, referans aldığım haberdeki listede adı geçmeyen, ama 2010’deki seçimle HSYK üyesi olan Ahmet Berberoğlu da var. Dahası darbe soruşturması kapsamında gözaltına alınan bir Danıştay hâkimi, 2010’daki seçimle asil üyeliğe seçilen diğer iki isim Birol Erdem ve Resul Yıldırım’ın da bir dönem FETÖ yapılanması içinde olduğunu iddia ediyor.
Tabii darbe soruşturmalarının solcuları ve Kemalistleri de hedef aldığı bu dönemde, şüpheci olmakta fayda var. Ama bahsi geçen şahısların, iktidarın cemaatle ilişkisi olduğu dönemde seçildiğini de düşünürsek, 2010’daki seçim ile HSYK’daki FETÖcülerin ağırlığının bariz bir şekilde arttığını söylemek yanlış olmaz.
Referandum Sonrası Tutuklu Gazeteci Sayısı Fırladı
Kuşkusuz 12 Eylül Referandumu, yargıdaki cemaat yapılanmasının başladığı milat değildi. Referandum öncesinde Ergenekon, Balyoz, KCK soruşturmaları; Zekeriya Öz, Mehmet Berk, Adnan Çimen gibi şimdi FETÖcü olmakla suçlanan savcılar tarafından yürütülüyordu. Dahası Mustafa Balbay, Tuncay Özkan gibi isimler tutuklanmış Erol Manisalı ve Yalçın Küçük tutuklanıp serbest bırakılmıştı. Tabii o dönemde Tayyip Erdoğan soruşturmalara kendi zırhlı aracını Zekeriya Öz’e verecek kadar destek veriyordu.
Fakat, 12 Eylül Referandumu ile Fethullahçıların hem hâkim atamalarındaki eli daha da güçlendi, hem de Fethullahçı hâkim ve savcılar iyice cesaretlenmiş olmalılar ki, tutuklanan gazeteci–yazar sayısı ivmelenerek arttı.
Bu durumu yıllar için tutuklu gazeteci sayısını gösteren Grafik 1’e bakarak da görebiliriz. Grafik 1’e göre FETÖ’nün yargıya hakim olduğu 2011-2013 döneminde tutuklu gazeteci sayısı 40lı rakamlara çıkmış. Rakamların detayına girersek… Öncelikle, 2011 yılından başlayarak KCK Davası’nda kapsamında çokça gazeteci tutuklandı. Dahası değişen HSYK ile Ergenekon ve Balyoz Davaları’nda sanıkların tahliyesi yönünde oy kullanan hâkimler Köksal Şengün, Mehmet Faik Saban, Yılmaz Alp, Tuncay Aslan, Selda Kutluata’nın görev yerleri değiştirilerek, bu hâkimler davalardan uzaklaştırıldı. Bu değişikleri takiben, Ergenekon Davası 2013 yılında onlarca gazeteci, siyasetçi, yazar ve akademisyenin hapis cezası alması ile karara bağlandı. Bunun yanında 2011 yılında, Oda TV davası açıldı. Bu dava ile Soner Yalçın, Nedim Şener, Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan tutuklandı; Yalçın Küçük ise yeniden hapse girdi.
Tabii bütün süreçte devletteki FETÖcü yapılanma ile ilgili kitap yazmış olan üç isim Hanefi Avcı, Ahmet Şık ve Merdan Yanardağ’ın da hapse girip çıkması dikkat çekicidir. 2013 sonrasında ise hem barış süreci ile KCK Davası’nı gevşemesi, hem de iktidarın Ergenekon-Balyoz davalarına karşı tavır alması ile tutuklu gazeteci sayısında iki senelik göreli bir gerileme oldu. Ta ki, tutuklu gazetecilerin sayısının zirve yaptığı 2016’ya kadar…
Fethullahçı yargı üyelerinin gazetecileri tutuklattığı dönemde, Tayyip Erdoğan “öyle kitaplar vardır ki bombadan tehlikelidir” diyerek gazetecilerin tutuklanmasına açıkça destek vermişti. Tabii gazetecilerin tutuklaması Erdoğan iktidarının muhalif sesleri kesip, Erdoğan’ın Türkiye’deki totaliterleşme sürecini hızlandırmasında ciddi bir rol oynuyordu. Bu süreci the Economist’in hazırladığı Bireysel Hak ve Özgürlükler endeksine bakarak da görebiliriz. Grafik 2’nin gösterdiği üzere, FETÖ’nün yargıya hakim olduğu 2011-2013 döneminde Türkiye’deki bireysel hak ve özgürlüklerde belirgin bir aşınma oldu. Lakin özgürlüklerdeki bu aşınma, esasen 2011 öncesinden başlayan ve 2013 sonrasında devam eden genel bir trendin parçasıydı. Nitekim OHAL ile birlikte tutuklu gazeteci sayısının zirve yapmasının yanında, toplumun bütün muhalif kesimlerindeki baskının arttığını bizzat gözlemliyoruz.
Ve Sonuç…
Özetlesek, Erdoğan’ın FETÖ’ye, bilinçli veya bilinçsiz olarak verdiği destek, referandumla anayasa maddesi değiştirme boyutundaydı. Üstelik, FETÖ yapılanması, Erdoğan’ın sonradan başına bela olsa da, hegemonyasını genişletmesinde önemli rol oynadı. Durum bu iken, demokratik bir hukuk devletinde Tayyip Erdoğan çoktan istifa etmiş olmalıydı. Zira olayların sorumluların başta olduğu bir ülkede, FETÖ soruşturmasının hakkaniyetli yürümesi ihtimali yok. Kaldı ki, Erdoğan’ın bundan sonra FETÖ’ye benzer bir yapılanmaya destek vermeyeceğinin de bir garantisi yok.
Çağrımıza itiraz edip “milli irade”den dem vuranlara cevap Erdoğan’ın kendi sözleri olsun: Seçilmişler bal gibi de görevden alınır!
Notlar
(*) 2004-2015 verileri Committee to Protect Journalists verilerine göre oluşturuldu. Verilerde eksikler var, ama veriler belli bir trendi gösteriyor. 2016 verisi ise Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP)’undan geliyor.
(**) The Economist’in kullandığı Bireysel Hak ve Özgürlükler (Civil liberties) endeksi internet ve medyadaki özgürlükler, sivil toplumun alanı ve sendikal haklar, insan hakları gibi konulara bakılarak oluşturuluyor. Endeksi oluşturan sorular bu linkte, sayfa 11’de.